1 Mayıs 2016 Pazar

DEMİR EKSİKLİĞİ ANEMİSİ (KANSIZLIK)

                                        


     Demir eksikliği ülkemizde sık görülen bir anemi türüdür. Özellikle çocuk ve kadınlarda sık görülen anemi vücutta yeterli demir bulunmamasından kaynaklanır.Diyette yetersiz alım,kan kaybı,emilimin yeterli olmaması gibi nedenlerden kaynaklanır.

   Dünya Sağlık Örgütü demir gereksinimini şöyle açıkladı:
  • erişkin erkeklerde 13 g/dL,
  • kadınlarda 12 g/dL 
  • 6 ay ile 6 yaş arası çocuklarda 11 g/dL 
  • 6-14 yaşlarda 12 g/dL nin altı anemidir.
  Belirtileri neler?
  1. Yorgunluk,halsizlik
  1. Tırnaklarda kırılganlık,dilde yaralar,ağız kenarlarında çatlaklar
  1. Yorgun bacak sendromu
  1. Nefes almada zorlanma
  1. Baş dönmesi,kulak çınlaması
  1. Toprak/kil gibi yiyecek olmayan şeyleri yeme isteği
Anemi teşhisi konulmuş kişiler doktor kontrolünde ilaç kullanmalı.İlaç dışında eksikliği gidermek diyetimize demirden zengin besinleri eklemeliyiz.Bu besinler;
  • Kırmızı et,ciğer
  • Balık(özellikle somon),tavuk,kabuklu deniz ürünleri
  • Yumurta
  • Yeşil yapraklı sebzeler(özellikle ıspanak)
  • Kuru üzüm,kayısı,erik
  • Ceviz,fındık,fıstık,pekmez...    
   Gereksinim ve kayıp

 Günlük gereksinim 3 mgr iken bunun 1 mgr' si kaybolmaktadır(ter,idrar,dışkı...).Yeterli beslenme olsa dahi emilimi etkileyen faktörlerin olması demir eksikliğine neden olabilmektedir.Bu nedenlerin başında çay ve kahve tüketimi gelmektedir. Ülkemizde bir alışkanlık haline gelmiş çay tüketimi oldukça fazladır.Çayın sağlık açısından olumlu etkileri varken yemek sonrası tüketimi bu etkiyi olumsuza çevirmektedir.Demir emilimi etkilememesi için yapılacak çözüm çok basittir.Yemeklerden en az 45 dk-1 saat sonra çay tüketmemiz demir emilimine olumsuz etki sağlamayacaktır.
  

24 Nisan 2016 Pazar

ALERJJJİ!!


      Besin  alerjisi herhangi bir besine karşı duyulan aşırı duyarlılıktır.Vücut bu besini vücuda zararlı olarak algılar ve bağışıklık sistemi harekete geçer.Alerji besinlerin içerdiği proteinlere karşı gelişir. İmmünolojik bir reaksiyondur.Peki besin alerjilerinin belirtileri nelerdir?Her belirti bu besine alerjimiz olduğunu mu gösterir?
Öncelikle bir besine alerjimizin olup olmadığını anlamak için;o besini her tükettiğimizde aynı rahatsızlıkları duymamız gerekir.

 Belirtiler:

  1. Sinir Sistemi:Baş ağrısı,huzursuzluk,gerginlik..
  2. Gastrointestinal Semptomlar:Diyare,bulantı,karın ağrısı,kusma.intestinak hipermobilite...
  3. Deri Semptonları: Ödem,deride kaşıntı,kızarıklık...
  4. Solunum Yolu Semptonları:Öksürük,hırıltı...


 Alerjen Besinler ve Alerjiye Neden Olan Maddeler:


     ? İnek sütü→kazeinler,beta-laktoglobulin,alfa-laktoglobulin

     ? Fındık → visilin,profilin,glisin
     ? Yumurta → ovalbumin,ovotransferrin ve ovomukoid
     ? Karides → tropomiyosin
     ? Soya fasülyesi → glisin,profilin,tripsin inhibitörü

Bunlar dışında da balık,buğday.fıstık,kabuklu deniz ürünleri,sür ürünleri alerjen maddeler arasındadır.


Diyet Tedavisi:

  • Öncelikle hasta şikayetleri iyi öğrenilmeli,beslenme öyküsü dikkatli alınmalıdır.
  • Alerji yapan besin belirlenir ve diyetten çıkarılır.
  • Çıkarılan besin yerine aynı gruptan başka bir besin eklenir.
  • Besin miktar belirlenir.
  • Öğün planlaması yapılır.
  • Hasta ailesi/yakınları bilgilendirilir.
  • Mutlaka bir beslenme uzmanına danışıp programı uygulanmalıdır.

20 Nisan 2016 Çarşamba

SALAM,SUCUK,SOSİS KANSER YAPIYOR!



                             


    Salam,sucuk,sosis,jambon,pastırma...Hepsi severek tükettiğimiz işlenmiş et ürünlerinden.Özellikle çocukların düşkün olduğu bu besinlerin sağlık açısından tehdit oluşturduğunu bilmiyor muyuz?

    Dünya Sağlık Örgütü (WHO) yayınladığı raporda günde 50 gram işlenmiş et (ortalama bir sosis)tüketenlerin kalın bağırsak kanserini yakalanma olasılığını %18 attırdığını açıkladı.

    İşlenmiş et demek ürünlerin koruyuculuğunu ve tadını arttırmak için çeşitli yöntemler ve katkı maddeleri ekleyerek oluşturulmuş ürünlerdir.Kanser tehlikesini de bu yöntemlerin oluşturduğu bildirildi.

   British of Journal Cancer (İngiltere Kanser Dergisi) yayınlanan bir yayında ise İşviçreli bilim adamları işlenmiş et tüketmekle pankreas kanseri arasında bir bağ olabileceğini söyledi.Günde bir sosise eş değer işlenmiş et yiyenlerin,yemeyenlere oranla %19 arttığı görüldü.Bu oran iki katına çıktığında ise pankreas kanserine yakalanma riskinin %38 e çıktığı belirtildi.

   BMC Medicine dergisinde yayınlanan başka bir araştırmada ise salam,sosis,jambon gibi işlenmiş et ürünlerinin erken ölüm riskini %44 arttırdığını açıkladı.

   İşlenmiş et ürünlerini mümkün olduğunca hayatımızdan uzaklaştırmalı,sağlığa zararlı olduğu konusunda çevremizdekileri bilinçlendirmeliyiz.Unutmamalıyız ki beslenme değil sağlıklı beslenmek esas olan;)

17 Nisan 2016 Pazar

KORKULU RÜYA ALZHEİMER

                                      

   Mutlaka hepimizin akrabasında ya da yakın çevresinde alzheimer hastalığına yakalanmış kişiler vardır.Kanserden sonra belkide en çok korktuğumuz hastalıklardan biri.Henüz kesin bir tedavisi yok ve erken teşhisle önlenebilmesi mümkün değil.
  Halk arasında unutkanlık hastalığı olarak bilenen alzheimer en belirgin belirtisi de bu,bunama...Araştırmalar yaşlı kişilerdeki bunamaların yarısının alzheimer kaynaklı olduğunu ortaya koydu.Hastalıkta beyin küçülüyor,hipotalamus ve serebral kortekste sinir kayıpları meydana geliyor.
  Peki bu sadece yaşlılık hastalığı mı?Ne yazık ki hayır.Genç yaştaki bireylerde yaşlılara oranla çok daha hızlı ilerleme göstermekte.Hasta ilk olarak unutkanlık,dil yanlışlıklarıyla başlarken daha da ileride beyin işlevleri bozulur performans düşer kişi yaşamsal faaliyetlerini kendi başına sürdüremez hale gelir.
 Türkiye de 200.000 civarı alzheimer hastası olduğu varsayılıyor fakat hastalık yaşlılığın belirtileriyle bağdaştırıldığı için kesin sayı elde edilememekle birlikte daha çok hasta olduğu bildirilmiştir.
 Hastalık nedeni genetik ve çevresel faktörler olarak belirlenmiş.Bu çevresel nedenler; metaller,oksidasyon stresi,proteinin glikozlaşması apoliprotein metabolizmasında bozukluk ve mitokondrial anomolilerdir.

 Beslenme Tedavisi:

  • Yapılan araştırmalarda antioksidantların hastalığın neden olduğu toksik maddelerin etkisini azalttığı ve hastalığa olumlu etki sağladığı bulunmuştur.Bu nedenle alzheimerdan korunmak ve hastalığın seyrini yavaşlatmak için antioksidantlardan zengin besinleri tüketmeliyiz.Antioksidantlardan zengin sebze ve meyveler neler?
  1. Böğürtlen
  2. Çilek
  3. Ispanak
  4. Brokoli
  5. Havuç
  6. Karnabahar
  7. Turunçgiller
  8. Yeşil yapraklı sebzeler...
  • İlerleyen dönemlerde hastanın iştahının azalması veya yemek yemeyi unutma gibi durumlar görülebilir.Bunun için hacmi küçük,kolay tüketilebilen ve besin değeri yüksek yiyecekler seçmeliyiz.Yumurta,fındık/cevizli sütlü tatlılar,taze sıkılmış portakal/havuç suyu azar azar sık aralıklarla verilmeli.Taze sebzelerden püreler de hastanın yeme güçlüğü çektiği dönemlerde verilebilecek sağlıklı seçimlerden.
  • Hasta diyetinde inflamasyonu arttıran yağları azaltmalıyız.Bu nedenle n-6 yağ asitlerini (ayçiçeği,mısır)azaltmalı,bunlar yerine n-3 yağ asitlerinin kullanımı arttırılmalı.Omega 3 yağ asitlerinden zengin besinler neler?
  1. Ceviz
  2. Fındık
  3. Kanola yağı
  4. Zeytin yağı
  5. Somon balığı
  6. Hamsi
  7. Alabalık

     
        Veee tüm hastalıklarda olduğu gibi;
  • Dengeli ve düzenli beslenmeye özen gösterin!
  • Mümkün oldukça organik besinler tüketin!
  • Sebze ve meyveleri mevsiminde tüketin!
  • Katkılı yiyeceklerden uzak durun!
  • İşlenmiş et ürünleri(salam,sucuk,sosis...) yerine işlenmemiş etleri tercih edin!
  • Şeker ve tuza dikkat!!
  • Kızartma yerine yiyeceklerinizi buğulama,haşlama,ızgara yöntemleriyle pişirin!
  • İdeal kiloyu aşmamaya gayret edin!
  • Egzersiz hayatınızın olmazsa olmazlarından olmalı!Günde en az yarım saatinizi ayırın(aşırıya kaçmadan:)
  • Düzenli uyku önemli!Günde ortalama 7 saat.
  • Sigara ve alkolden uzak durun!!! 
Unutmayalım uzun ya da kısa bu hayat bizim,kaliteli yaşamakta yine bizim elimizde:)

14 Nisan 2016 Perşembe

SÜT OBEZİTE RİSKİNİ AZALTIYOR

                                         

                                    

    Süt, insan yaşamının ilk besindir. Anne sütüyle bebeklerin vücutları güçlendirilir, sonrasında ise inek sütüyle bu etki sürdürülür. Sağlıklı bir yaşam için ilk besin temelinin güçlü olması gerekir. Bu temelin üzerine sağlam katlar inşa etmek içinse süt tüketiminin tüm yaşam boyu sürdürülmesi gerekir.
   
  Günlük diyetimizde yer alan dört besin grubundan birisi olan, süt ve ürünleri özellikle protein ve kalsiyum içeriği açısından zengindir.. Ayrıca B2 vitamini, B12 vitamini, A vitamini, tiamin, niasin, fosfor ve magnezyum olmak üzere birçok besin öğesi için önemli kaynaktır. Özellikle yetişkin kadınlar, çocuklar ve gençler olmak üzere tüm yaş gruplarının bu grubu her gün tüketmesi gerekmektedir.

  Obezite tedavisinin hedefi adipoz dokuyu azaltmaktır.Kalsiyumun vücut ağırlığı üzerinde iki etki mekanizması olduğu belirtilmektedir. Birincisi; kalsiyumun yağ asitleri ile ince bağırsakta bağlanarak çözünmeyen sabunlara dönüşmesi, absorbe edilememesi ve dolayısıyla yağ asitlerinin kalsiyum tuzları formunda fetal yağ atımının artmasıdır. İkincisi ise; düşük kalsiyum alımının adipoz dokuda trigliserit deposunu arttırması, yüksek alınan kalsiyumun ise lipit oksidasyonunu arttırmasıdır.

  Yeni yayınlanan bir araştırmaya göre her bir porsiyon süt ve süt ürünleri (yoğurt,peynir,ayran) tüketimi çocuklarda vücut yağını %0.65 ve kilolu/obez olma riskini %13 azaltıyor.Süt ve süt ürünleri tüketimi düşük olan gruba kıyasla,yüksek tüketen grupta kilolu/obez olma riski %38 daha düşük bulunmuş.Çalışma 46.011 çocuğu kapsıyor.(European  of Clinical Nutrıtıon 2016)
  
  Sağlıklı beslenmenin olmazsa olmazı süt ve süt ürünleri tüketimine dikkat etmeliyiz .Özellikle çocuklar,ergenler ve menopoz çağındaki kadınların günlük beslenmede sıkça yer vermesi gerektiğini unutmayalım.Son olarak kısacası SAĞLIK İÇİN SÜT İÇİN :)) 

13 Nisan 2016 Çarşamba

DİYABET , OBEZİTE VE EGZERSİZ...



                                       



   Hepimizin bildiği gibi spor sağlıklı yaşamın olmazsa olmazlarından.Dengeli beslenme ve düzenli spor ile insan yaşamının uzadığı ve hastalıklara yakalanma riskinin azaldığı bilimsel olarak kanıtlandı.Peki egzersizin şeker hastalığına yararı nedir?Hastalığa ne gibi artılar sağlar?
  Egzersiz diyabet tedavisinin en önemli öğelerinden birisidir.Fiziksel aktivite yiyeceklerin parçalaması ile oluşan şekerin kana geçişinden sonra hücreler tarafından kullanılmasını hızlandırır.Kan şekerinin düşmesini sağlar.
  Türkiye 'de yaşayan insanların %7 si diyabetli ve diyabetlilerin %80 ifazla kilolu kişilerdir.Obezite insülin etkisini azaltır,insüline karşı direnç gelişmesine neden olur.Zamanla pankreas zorlanır ve işlevinde bozukluklar meydana gelir.Bu durumun ilerlemesi ve kan şekerinin yükselmesiyle diyabet meydana gelir.Diyabet ve obezite arasındaki bu bağlantı nedeniyle de özellikle şişman diyabetlilerin spora daha çok önem vermesi gerekir.
  Vücudun belirli bir bölgesini çalıştırmak yerine tüm vücudu çalıştıran egzersiz tipleri tercih edilmelidir.Örneğim yüzme,yürüme,koşma vb.
       Fiziksel aktivitenin yararları:

  • Vücut ağırlığını azaltır.
  • Vücut ağırlığını korumada yardımcıdır.
  • İnsülin ve şeker düşürücü hap ihtiyacını azaltır.
  • Kan şekerini düşürür.
  • Kan basıncını(tansiyon)azaltır.
  • Kan dolaşımını iyileştirir.
  • Stresin üzerindeki etkiyi azaltır.       
     Riski azaltmak ve hastalıklardan korunmak için hasta olsun olmasın herkesin sedantel yaşamdan uzak durması gerek.Hadi şimdi bizde karar verelim ve harekete geçelim.Hedefimiz günde 10.000 adım;))   
                                                                                                                                                                                                                                                                      

3 Mart 2016 Perşembe

HER ŞEYİN BAŞI SAĞLIK,SAĞLIĞIN BAŞI SU!

   
                         

  Su! Hepimizin önemini bildiği fakat tüketimine dikkat etmediği olmazsa olmaz içeceğimiz.Günlük gereksinimiz ne kadar?Hangi zamanlarda su içmeliyiz?Hangi yaş grubunun su tüketimi arttırılmalı?Hangi hastalıkta kısıtlanmalı?Su tüketim alışkanlığını arttırmak için neler yapabiliriz?
   Yetişkin bir bireyin vücudunun ortalama %59 u sudur.Çocuklarda bu oran artarken yaş ve cinsiyete göre de farklılık gösterdiğini unutmamalı.Vücudumuzun yarısından fazlasını kapsadığından öneminin büyük olduğuna şüphe yok.Peki suyun vücudumuzda ne gibi görevleri  var bakalım…
Ø  Besinlerin sindirimi , emilimi ve hücrelere taşınması sağlar
Ø  Vücut ısısının dengede tutar
Ø  Elektrolitlerin atımını sağlar
Ø  Eklemlerin  kayganlığı sağlar
Ø  Hücrelerde oluşan atık maddeleri  boşaltım organlarına(böbrek, akciğer, deri, sindirim kanalı) taşıyarak atımını sağlamak.
Ø  Kanın hacmini dengeler
 Ø Cildin elastikliğini sağlar
 Ø   İdrar  sisteminin çalışmasında bir numaralı aktördür.

   Küçük yaşlarda vücudumuzda su oranı fazlayken yaş artınca azalır, suyun yerini yağlar alır. Su oranının azalmaması için tüketimine dikkat etmeliyiz.Günlük  8-10 bardak su vücudumuzun işlevleri için yeterli olacaklar.Bu ölçü emzirenlerde,gebelerde,böbrek taşı olanlarda,böbrek hastalıklarında daha da arttırılmalıdır.
   Fazla su tüketiminin de zararlı olduğunu unutmamalıyız.Sıvı ve elektrolit dengesini bozacağından ciddi komplikasyonlara neden olabilir.Özellikle kalp ve böbrek hastalıkları olanların dikkat etmesi gerekir.
   Suyun öneminin farkındayız fakat alışkanlık haline getirememezlikten  şikayetçiysek eğer naçizane birkaç önerim olucak:
ü  Uyanır uyanmaz güne bir bardak suyla  başlayın!Vücudumuzun arınmasına yardımcı olacaktır.
ü  Çantamızda mutlaka bir şişe su taşıyalım.Renkli su şişeleri bu işi daha eğlenceli hale getirebilir.
ü  İş yerindeniz de masanın  üstünde mutlaka su bulundurun.Göz önünde olması sizi su içmeniz gerektiğini hatırlatacaktır.
ü  Yemeklerden önce 1,sonra 1 bardak su içersek günde 3 ana öğünden zaten 6 bardak suyumuzu tamamlamış oluruz.
ü  Yatmadan öncede 1-2 bardak su içmek dinlenme anında vücudumuza yardımcı olacaktır.

SULARIMIZI RENKLENDİRELİM!

                    
   Son yıllarda popüleritesi oldukça artan detoks sularına değinelim birazda.Suların içine çeşitli bitkileri ekleyerek hem mineralleri arttırabiliriz hem de daha sağlıklı sular elde edebiliriz.Meyve aromalı, salatalıklı,limonlu, naneli, elmalı, tarçınlı,zencefilli…İçine koyduğumuz besine göre suyumuzun özelliği artmakta.Mesela ;
 Limonlu salatalıklı detoks suyu=bağışıklık sistemini güçlendirir
 Elmalı tarçınlı detoks suyu=metabolizmayı hızlandırır zayıflama yardımcıdır
 Karpuzlu çilekli detoks suyu=idrar söktürü ve cilt güzelleştirici etkisi vardır
 Limonlu zencefilli detoks suyu=toksin arttırıcı ve ağrıların giderilmesine yardımcıdır
 BİR TARİFJ
2 litre suya yarım greyfurt, yarım salatalık,bir limonu dilimleyip atın ardından birkaç nane yaprağı ekleyin ve dolaba koyun,2 saat sonra arındırıcı bol vitaminli mis kokulu detoks suyumuz hazır.Her gün yenisini yapın taze taze tüketin.Afiyet olsunJ


1 Mart 2016 Salı

DİYETİSYEN ZAYIFLATIR OLGUSU!

  Türk toplumunun belki de %80 i diyetisyenin sadece zayıflatma işine yaradığını sanıyor.Diyet aç kalmak,kilo alındığında ve ya yaz ayları yaklaştığında yapılan bir program...
  
  Öncelikle diyetin tanımını yapmakla başlayalım.Diyet;bir bireyin tüm ihtiyaçlarını yeterli ve dengeli bir biçimde karşılayan beslenme biçimidir.Yani aç kalmak değil aksine acıkmadan belirli düzenle yemedir.Sanıldığı üzere aç kalmak zayıflatmaz aksine metabolizma hızını düşürdüğü için yavaşlatır.Yağ kütlesini azaltmaz su ve kas kaybına neden olur.Sağlımızı tehdit edecek sonuçlar doğurabilir.Bizim amacımız sağlıklı besinlerle bireyin ihtiyacı olan besin ögelerini düzgün bir zamanlamayla dengeli bir biçimde almasını sağlamak.


  İnsanlar diyetisyenlerin tıpkı bu fotoğrafta ki gibi mucizevi bir makine olmalarını beklerler.)Sadece gitmekle hayal ettikleri görüntüye kavuşabileceklermiş gibi:)Ne yazık ki elimizde böyle bir makine yok ve istenilen sonuç zaman almakta.Ama zor değil.:)
Peki diyetisyenler sadece diyet mi yazar?Başka nerelerde görev alırlar?

- Beslenme eğitimcisi ve öğretmen olarak eğitim kurumlarında,
- Koruyucu ve eğitici diyetisyen olarak, halk sağlığı hizmetlerinde,
- Klinik diyetisyen olarak sağlık kuruluşlarında ve yataklı tedavi kurumlarında (enfeksiyon, şişmanlık, şeker ve kalp hastalıklarının tedavilerinde ve rehabilitasyonda özel diyetler hazırlarlar) çalışabilirler. 
- Toplu beslenme yapan kuruluşlarda, besin üretimi yapan kuruluşlarda,
- Özel beslenme ve spor merkezlerinde görev alabilirler.
  
  Peki görevlerimiz:
- Besinlerin işlenmesi, hazırlanması, pişirilmesi, depolanması sırasında oluşan değişikliklerin insan vücudundaki etkilerini inceler,
- Toplumun yanlış beslenme alışkanlıklarını saptar. Yetersiz ve dengesiz beslenmenin yol açtığı sağlık sorunlarına karşı önlemlerin alınmasını sağlar,
- Besin analizlerini yapar,
- Diyet ürünleri geliştirir,
- Çeşitli hastalık durumlarındaki birey ve gruplar
için hastalık durumlarına uygun diyetleri planlar,
- Toplu beslenme yapılan kurum ve kuruluşlarda beslenme ilkelerine uygun hizmetin verilmesini sağlar.
Besinlerin satın alınması, hazırlanıp pişirilmesi, saklanması ilkelerini belirler ve uygulanmasını
sağlar,
- Toplumu ve bireyleri sağlıklı ve ekonomik beslenme yöntemleri konusunda eğitir,
- Eğitim materyallerini hazırlar.

  Yani sanıldığı aksine diyetisyenler zayıflatmaktan başka çok iş yapmakta:)Öncelikli amacımız topluma sağlıklı beslenmeyi öğretmek,sağlıklı toplum parlak gelecek demek...
 Sağlıkla kalın:)


29 Şubat 2016 Pazartesi

MERHABALAR:)

  İlk olarak kendimi tanıtmakla başlamak istiyorum...
Ben Kübra Nur Nayman,1995 İstanbul doğumluyum.Gelişim üniversitesi 3. sınıf öğrencisiyim.Başından beri hep sağlıkçı olmak istemiştim beslenme ilk sıradaydı.Bölümümü çok seviyorum toplumda da çok önemli bir yeri olduğunu düşünüyorum.Öncelikli amaçlarımdan biride Türk toplumunun 'diyetisyen zayıflatır' algısını kaldırmak.Burada da yanlış bildiğimiz bilgileri düzeltmek,eksiklerimizi tamamlamak,sağlıklı yaşam adına biraz daha bilinçlenmemiz için naçizane yazılar yazmaya çalışacağım.
  Son olarak;besinler ilacımız,ilacımız besinler olsun...
  Sağlıkla kalın :)